Fenerium

Deniz Feneri

Dün, Almanya’da yayınlanan Deniz Feneri iddianamesinin Türkçesini okuma fırsatı buldum. Açıkçası iddianame’de şahısların, tanıkların ifadeleri gidişatı değiştirecek kadar değişmediği sürece Tayyip Erdoğan’la ilişkilendirilebilecek bir perspektif çok gerçekçi durmuyor. Deniz Feneri Davası vesilesiyle hoş olmayan bir tartışmaya da seyirci oluyoruz. Tahmin edeceğiniz üzere Doğan- Erdoğan tartışması. Şahsım adına bir taraf olamadım ve olamayacağım da. Bir Galatasaraylı olarak Beşiktaş- Fenerbahçe maçını izlerken duyduğum hissiyatı bu iki zatın tartışmasında da aynı şekilde duyuyorum. Maç berabere biter diye umuyorum fakat illa da biri kaybedecekse bu Fenerbahçe olsun isterim. Bu minvalde Fenerbahçe’nin Tayyip Erdoğan olduğunu söylemekte fayda var.

Tayyip Erdoğan diyor ki: Aydın Doğan böyle, böyle(Hilton, CNN Turk) hukuki olmayan isteklerde bulundu, biz ona destek vermediğimiz için bizi karalama kampanyasına başladı. Bir de üstüne ekliyor: “Bunlar böyle götürdü paraları, devleti böyle soydu”. Madem böyle bir durum var, şimdiye kadar neyi, neden beklediniz... 7 yıldır o koltukta oturuyorsunuz. Madem herşey bu kadar safi, çıkıp bu adam da böyle böyledir demek çok mu zor. Acaba basın- yayın organlarının nerden baksanız %50’sinden fazlasına sahip olduğu için mi susup kaldınız... Acaba seçim kampanyalarında gemiler çıkar, yolsuzluklar çıkar ortaya diye mi sustunuz? Böyle samimiyet olmaz. Bunun adı düpedüz adam kandırmaca. Millete Doğan şöyle yaptı, böyle yaptı şeklinde atıp, tutmak kolay -doğru olsa dahi- nerdeydiniz 7 sene biri bunun cevabını vermeli. Bu “Köprüyü geçene kadar” hikayesinden başka bir şey değil. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” fikriyle hareket ederken iyi, size dokunlunca, külhanbeyi naraları... Bu kadar adi bir siyaset anlayışı olamaz, olmamalı. Bunun hesabı verilmeli. Asıl üzerinde durulması gereken nokta budur. Ciner grubu olsun, diğer iktidar yanlısı ve doğan gruptan olmayan gazeteler bunun üzerine gitmeli.

Aydın Doğan’a gelince. Aydın Doğan bana kalırsa sözüne en son güvenilecek insanlardan biri. Siz imar izni 43 bin m2 olan yeri sadece 255 bin dolara alacaksınız. Ondan sonra bunu bilmem kaç m2′ye çıkartmak isteyeceksiniz. Bunun anlamı nedir? Düşünün ben bir arazi satıcısıyım, arazime imar izni en fazla 2 kat veriliyor. Ben de buna göre düşünüp ederini 200 milyar koyup satıyorum. Alan adamın bunun için imar iznini tamamen hukuksal olmayan bir şekilde 12 kata çıkardığını düşünün. Bunun bana kaybı yaklaşık 1 trilyondur. Aynı şekilde eğer Aydın Doğan bu izni alabilseydi, Emekli Sandığı, tam 1.250 milyar dolar zarar edecekti. Yani milletimiz tam 1.250 milyar dolar zarar edecekti. Bu ne ahlaka, ne sosyal-devlet’e(ki gerçi biz değiliz zaten) uyan bir davranış. Bunu geçiyorum, Tayyip Erdoğan’ın Ertuğrul Özkök hakkında söylediklerine tamamen katılıyorum. Hürriyet gazetesi Doğan’ın nasıl isterse öyle şekillendirdiği insanları yönlendirme aracından başka hiçbir şey değildir.

Sonuç olarak kazananı öngörülemeyecek bir savaşla karşı karşıyayız fakat ben söyleyeyim ikisi de birbirlerine ne kadar zarar verdiklerini düşünüp tekrar masaya oturabilirler. Aksi halde, Tayyip Erdoğan bu Deniz Feneri mevzusunda suçlu olsa, böyle stratejik bir hata yapmazdı. Aynı şekilde Doğan’ın elindeki bilgilerin çok önemli olduğunu düşünse bu oyuna girmezdi. Hatta bu durumu Pokerle açıklamak çok daha kolay olacak gibi. Poker de blöf ve arttırmak diye iki kavram vardır; Erdoğan, Doğan’ın blöfünü yemediği gibi üstüne de bir hayli arttırdı. Gördüğüm kadarıyla Doğan da çekilip, “oyun içinde arttırdığı paraları” kaybetmektense Erdoğan’ın arttırdığını da arttırdı. Bunun karşılıklı arttırmalarla nereye kadar gidebileceğine hep beraber şahit olacağız. En sonunda kartlar açılacak ve kimin kazanacağını göreceğiz.

0 yorum: